KURUMSAL \ HABER VE DUYURULAR
Kudüs Turu - Davut Güler
Kudüs turu (1) Kudüs; Tarihin Konuştuğu Mazlûmiyetin Yaşandığı Şehir...
Biraz gerilere gittiğimizde nasıl bir gerçekle yüzleştiğimiz görülecektir. Olayları doğru anlamamızda tarih bilinci her zaman daha öncelikli ve daha belirleyicidir
Kudüs yolculuğumuz bir perşembe sabahı başladı, saat 04´de oğlum Hasan´la Çıra Tur çalışanlarından üç arkadaşı ve ta öğrenciliğinde beri tanıdığım Hatice Aksoy kardeşimizi almak için Başakşehir´e hareket ettik. Yol arkadaşlarımızı Başakşehir´in değişik noktalardan alarak saat 05.20 gibi Sabiha Gökçen hava limanına vardık. Turnikelerden geçmeden önce bir noktada toplanmaya başladık, saat 06 gibi ekip tamamlanmaya başladı, biletlerimizi almak için Pegasus Havayolları´nın gişesine giderek bilet işlemleri tamamlayarak, turnikelerden geçtik sonra dış hatlarda uçağa bineceğimiz kapıda beklemeye başladık ve uçak kalkışına yarım saat kala uçağa alındık. Saat 08.20´te kalkan uçağımız 10.20 civarlarında Tel Aviv havaalanına indi.
Niçin Tel Aviv Hava Limanı diye bir soru aklıma geldi. Soruşturduğum kadarıyla Kudüs´te hava limanı yok, niye hava limanı yok diye düşünmeye başladım ve bazı sorular sordum kendime. Acaba dedim İsrail kendini meşru göstermek için mi özellikle de yolcular önce Tel Aviv´e uğraması sonra Kudüs´e gelmesi veya Müslümanların Kudüs´ü ziyaret etmelerini istemediği için mi işi yokuşa sürüyor gibi daha birçok soru aklıma geldi ve bu karmaşık duygularla Kudüs´e gitmek için zamanı bekledim.
Tel Aviv İsrail´in başkenti, tipik bir Akdeniz kenti. Hava limanında görüldüğü kadarıyla modern bir kent, sahil boyunca rezidanslar ve lüks hoteller kendini gösteriyor. Tabii ki bu durum bizi hiçte ilgilendirmiyor, bizi daha çok ilgilendiren ve düşünmeye sevk eden ilk kez İsrail´e gelmemiz ve Yahudi bir toplumla karşılaşmamızdır.
Bugün görünenlerin etki alanından çıkıp gerilere doğru gittiğimiz zaman yani zaman tünelinde biraz yol aldığımızda göreceğiz ki bu toprakların bir zamanlar Filistin toprakları olduğu, Filistinlilerin zorla topraklarından çıkarıldığını düşünmemek mümkün değil. Dahası Filistin mülteci kamplarını ve o kamplarda büyük mağduriyetler yaşayan halkı görmüş biri olarak, içimde kabaran bir öfkeyle etrafımı süzmeye başladım ve o duygularla pasaport kontörlü için sıraya girdim. Pasaport kontörlünü yapan polislerde bir mağrurluk var, bu mağrurluğu umre ve hac ziyaretlerimde Suudi polislerinde de gördüm, onlarda tıpkı İsrail polisleri gibi aheste aheste ve kendilerini çok yormadan çalışıyorlar, bundan dolayı da işlemlerin uzadığı açıkça görülmektedir.
Pasaport kontrolü takriben iki saat sürdü. Bu kontrol sırasında onların kriterlerine uymayan yolcuların bazılarını geri gönderdiklerini daha önceden duymuştuk. Böyle bir hal bizim de başımıza gelecek mi diye tedirgin bir hal üzereydik diyebiliriz. Kontrol bittiğinde gurubumuzda herhangi bir eksilme olmadı elhamdülillah, gurup hep beraber rehberimizin kılavuzluğunda bizi dışarıda bekleyen Arap olan otobüs kaptanımızın yanına gittik ve eşyalarımızı da otobüse yükleyerek yola koyulduk.
Tel Aviv´den çıkarak İlk durağımız olan Yafa´ya geldik. Yafa; Akdeniz sahilinde Akdeniz ikliminin tüm özelliklerini taşıyan ve meşhur Yafa portakalının yetiştiği ve portakal bahçelerinin de bol olduğu eski bir Filistin şehri. Yafa tarihi yapısıyla; eki Antep´in, Urfa´nın ve Mardin´in bazı mahallelerini andırıyor. Ama bugün bu güzel şehir, işgalci İsrail´in yeni kurduğu Tel Aviv´le birleşmiş durumda veya Tel Aviv adeta Yafa´yı yutmuşta diyebiliriz.
Yafa´da rehberimizin önderliğinde gurup olarak sahile indik, denize nazır olan Mescid-i Bahr´ı ziyaret ettik, abdesti olan arkadaşlarla iki rekât tahiyatı mescit namazı kıldık. Rehberimiz bu mescidin her zaman açık olmadığını veya namazdan hemen sonra kapandığının bilgisini verdi. Rehberimiz Mescid-i Bahr ilgili şu bilgileri de verdi: Daha önceki dönemlerde Filistinli balıkçılar balık mevsiminde aileleriyle bu sahile gelip tüm hazırlıklarını yaptıktan sonra Mescid´ de namazlarını kılıp toplu dualarla denize açılırlarmış. Onlar denize açılıp rızıklarını ararken, aileleri onların arkasından hem hüznü hem de sevinci yaşarlarmış…
Rehberimiz vakti verimli kullanmamız için Yafayla ilgili bir program açıkladı; bir saat gibi bir zaman verdi bu zaman diliminde özelikle çok açılmadan hem etrafı kendileri olarak gözlemlemek hem de birçok arkadaşımız uçakta herhangi bir şey yemediğimizden dolayı açlık kendini hissettiriyordu, öncelikle bir şeyler yenilmesini sonra ise öğle namazını cemaatle kılmak sonrada gurup olarak gezilecek yerleri beraber gezmek. Yafa şehir turunda; Osmanlı Devleti dönemi eserlerinden Mahmudiye Külliyesi, Tarihi Çeşme, Sultan Abdülhamit´in tahta çıkışının 25. yılında yapılan Saat Kulesi ve Osmanlının o topraklara hükmettiği dönemdeki hükümet konağını gördükten sonra Kudüs´e hareket ediyoruz.
Burada bir şeyi hatırlatmalıyım; rehberimiz Sultan Abdülhamit´in tahta çıkışının 25. yılında yapılan Saat Kulesi ile ilgili bizi bilgilendirirken, Uzun boylu bir adam gurubumuza yaklaştı, bir şeyler söyler gibi bir hali vardı. Rehberimizin konuşması bittikten sonra o adamı rehberimize işaret ettim, bu adam bir şeyler söylemek istiyor dedim ve yanına gittik, gurupta o noktada yoğunlaştı. Adam bizim nereden geldiğimizi sordu, biz İstanbul deyince, kendini tanıttı, İstanbul Kadıköy/ Moda´dan, 50 yıl önce geldiğini ve Ermeni olduğunu bu coğrafyanın maneviyatının kendini buralara çektiğini ifade etti. Adam zamanımız olsaydı daha çok şey anlatacağı vardı ama adamdan müsaade istedik ve hareket ettik.
Kudüs Yafa arası takriben 70-80 km, rehberimiz mikrofonu alarak öncelikle kendini tanıttı hem yolculuğumuzla hem de Kudüs ve Filistin tarihiyle ilgili, bu toprakların bizim için ne ifade ettiğiyle ilgili bilgilendirmede bulundu. Sonrada kafilede olan her bir arkadaş mikrofona gelerek kendini tanıtıyor. Tanıtma genellikle; Kudüs turuna nereden katıldığı, ne iş yaptığı, nereli olduğu, nerde ikamet ettiği, evli veya bekar olduğu, evliyse kaç çocuğu olduğu gibi bilgiler veriliyor.
Rehberimiz yol boyunca geçtiğimiz yerlerde, İsrail askerlerinin şehir girişlerinde ve çıkışlarında nasıl davrandığıyla ilgili bizi bilgilendiriyor: “Özellikle şehirlerin giriş noktalarında, kontrol noktaları var. Kontrol notalarında otobüs bir kenara alınarak İsrail askeri öncelikle rehberde yolcularla ilgili bilgi alır, sonra otobüse çıkar, herkes pasaportlarını havaya kaldırırlar, asker tek tek pasaportlara bakarak ilerler bu sırada bazılarının pasaportlarını ise alarak incelerler, pasaportları incelenenler özellikle de gençlerdir.” Bu bilgileri aktardıktan sonra biz de ya nasip dedik yolculuğumuza devam ettik…
Bizde aynı muameleyle karşılaştık, Kudüs şehir sınırları içerisine girdiğimizde kontrol notasında durdurulduk, otobüsümüzü kenara çektiler ve İsrail askerleri gurup halinde duruyorlar bir kadın bir de erkek asker otobüse binerek önce rehberle uzunca konuştular, konuşmalar İngilizce oluyor, sonra otobüsün koridorundan ilerleyerek havaya kaldırdığımız pasaportlarımıza baktılar, birkaç tane genç arkadaşın pasaportlarını alarak incelediler ve geri verdiler. Biz de ilk sınavımızı hasarsız verdiğimiz için sevinçle yolumuza devam ettik ve hotelimize sağ selim kavuştuk, elhamdülillah.
Kudüs; eski Kudüs ve yeni Kudüs diye ikiye ayrılıyor. Eski Kudüs etrafı surlarla çevrili takriben 4 km uzunluğundaki bu surlar şehri kaplamışlar, asırlık bu surlar bugün de tüm ihtişamıyla canlılığını koruyor. Şehre giriş bazı kapılarda yapılıyor, o kapılar İsrail askerleri tarafından korunuyor ve buraya Doğu Kudüs de deniliyor. Burada İsrail askerleriyle ilgili bir hatırlatmada bulunayım; rehberimizin verdiği bilgiye göre, “İsrail´de her İsrail vatandaşı kadın-erkek olsun askerlik yapma zorunluğu vardır. Erkekler 3 yıl kadınlar ise 2,5 yıl askerlik yapmaktadırlar.”
Yeni Kudüs ise etrafı surlarla çevrili olan eski Kudüs´ün dışındaki yerleşim alanlarıdır. Kudüs bugün itibarıyla takriben nüfusu 850 bin olarak verilmektedir. Tarihi Kudüs şehrinin demografik ve coğrafi yapısına bakmamız daha öğretici olacaktır. Biraz gerilere gittiğimizde nasıl bir gerçekle yüzleştiğimiz görülecektir. Olayları doğru anlamamızda tarih bilinci her zaman daha öncelikli ve daha belirleyicidir. Kudüs´ün öncelikle demografik sonrasında ise coğrafi yapısıyla ilgili bilgileri vereceğiz.
Okuyucularımız açısından şu nokta yani Kudüs´ün doğru anlaşılması ve ziyaretimiz daha anlamlı olması için Kudüs´ün demografik ve coğrafi yapısı en azından aşağıda dip notlarda, verdiğimiz kadarıyla bilinmesi lazım. Nasip olup ta Kudüs´ü ziyaret ettiğinizde daha da bilgimizin olması lazım diye hayıflanacaksınız…
Kudüs´ün hem demografik hem de coğrafi yapısıyla ilgili bilgiyi verdikten sonra gezimize devam edelim;
Surlarla çevrili Eski Kudüs´e çok yakın bir noktada bulunan hotelimize konaklama için indik ve hızla odalarımıza yerleşmek için hotel rezervasyonun önünde biriktik ve işlemleri tamamlanan arkadaşlarımız öncelikle odalarına yerleşiyorlar, eşyalarını bırakan aşağı iniyor ve rehberimizin etrafında toplanıyorlar.
Henüz daha akşam namazının vakti çıkmamış, akşam yemeği yatsı namazından sonra yendiği için önce akşam ve yatsı namazını kılmak için rehberimizin öncülüğünde topluca Mescidi Aksa´ ya hareket ediyoruz. 30 kişilik gurubumuz rehber istisna kılınırsa Mescidi Aksa´ ya ilk kez geliyor, tüm guruptaki arkadaşlar da Mescidi Aksay´ı görmenin heyecanı kendini hissettiriyor. Bu açıdan yol boyunca rehberimiz Kenan beyin her cümlesine her bir arkadaş daha dikkatle kulak kesiliyor.
Hotelimizin eski Kudüs´e (surlarla çevrili olan alan) çok yakın olduğunu söylemiştik. Yavuz Sultan Selim tarafından yapılan surların Herod kapısına geliyoruz, Eski Kudüs´ün kapılarıyla ilgili kısa bir bilgi verecek olursak;
“Eski şehre girişte Jaffa Kapısı, en çok tanınan ve en fazla kullanılan kapı, Yafa limanı yönünde batı ya açılıyor. Yeni Kapı – New Gate, kuzeyde, Hristiyan mahallesine doğudan girişli sağlıyor. Şam Kapısı – Damascus Gate ise Müslüman mahallesinin ana girişli. Kuzeydeki Herod Kapısı ise kuzeyde, cephe üzerindeki çiçek motifleri nedeniyle bu ismi almış...”
Eski Kudüs´e girmek için geldiğimizde, ilk gördüğümüz manzara giriş kapısında İsrail askerleri bekliyor olmalarıdır. Herod kapısının önünde büyük bir cadde geçiyor, o caddenin isimi Yavuz Sultan Selim caddesi, pasaportlarımız her zaman yanımızda olunması rehberimiz tarafından kuvvetle tembih edilmişti. Herod Kapısından İsrailli askerlerle karşılaştık, rehberimizle konuştular gurup hakkında bilgi aldılar ve şehre rehberimizin öncülüğünde girdik. İnce daracık sokaklardan geçerek ikinci surlarla çevrili harem bölgesine girmek için yine İsrail askerlerinin iznine tabi tutulduk. Rehberimizle yine uzun uzun konuştular, ikinci bariyerde de geçerek harem bölgesine girmiş olduk.
Harem bölgesi, 144 dönümlük bir alana sahip, en tepe noktasında Kubbet´üs Sahra bulunuyor, biraz aşağısında yani kıble tarafında ise Mescidi Aksa (Hz. Ömer Mescidi, diğer adıyla Kıble Mescidi) bulunuyor. Biz Kubbeti Sahra´dan akşam namazını kılıyoruz ve namaz sonrası rehberimiz Kubbeti Sahra ili ilgili bilgilendirmeler yapıyor. Yatsı namazını eda etmek için Beytü´l Makdis´e (Hz. Ömer mescidi) geçiyoruz ve cemaatle yatsı namazını eda ediyoruz, namaz sonrası rehberimiz yine Hz. Ömer Mescidiyle ilgili bilgilendirmeler yapıyor, gurup olarak Hz. Ömer mescidi önünde toplanıyor ve teheccüt ve sabah namazı için sözleşiyoruz, Mescit ´ten ayrılıp hotele gidiyoruz ve akşam yemeğini yiyip odalarımıza çekiliyoruz.
Günün yorgunluğuna rağmen otelde, hayallerimizin şehri Kudüs´le ilgili bildiklerimi tefekkür ediyor ve Kudüs ziyareti ile ilgili Filistinli Müslümanların, Kudüs ziyareti değerlendirmeleri üzerine düşünüyorum. Bu konu ile ilgili Filistinli Müslümanların bir kesiminin kanaati ki bunlar özerk yönetimin hâkim olduğu bölgelerde yaşayanlar, Kudüs ziyaret edilirse ne olur veya ziyaret edilmeli mi? Sorularını sorarak cevaplar veriyorlar;
Kudüs dışındaki Müslümanlar; eğer ziyaret edilirse, işgalci İsrail´i, devlet olarak tanımış olma durumuna düşülebilir saikı ile ziyarete karşı çıkıyorlar. Özellikle Kudüs´te yaşayan Rayat Salah (Filistin İslami Hareketi) ve bu harekete mensup olan Müslümanlar ise behemehâl Kudüs ziyaret edilmeli ve bu bilinç anacak bu beldeler görülerek canlı tutulabilir düşüncesini taşıyorlar. Bu görüşün hangisinin daha isabetli olup olmadığı ile ilgi bir kanaat sahibi olmak için işin henüz başındaydık ama şu bir gerçekti ki; Kudüs işgal edilmiş bir Filistin toprağı ve Müslümanlar için mukaddes bir yer. Kudüs´e gitmek bir anlamda işgalci İsrail´i tanımak anlamına yorumlansa da diğer anlamda; Kudüs bizim yurdumuz, Müslümanların kutsal mekânı ve biz Kudüs´ten vazgeçmeyeceğiz anlamına geliyordu.
Ya da biz bu niyetle Kudüs´e gelmek istemiştik.
İçinde bulunduğum tefekkür aleminden sıyrılarak, Harem bölgesiyle ilgili bilgileri tazeleme babında notlarıma bakıyorum:
Mescidi Aksa da Doğu Kudüs sınırları içerisinde. Şehir surları yaklaşık 4 km uzunluğunda, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapılmış. Sur içinde bulunan Doğu Kudüs´te 4 mahalle bulunuyor. Müslüman, Ermeni, Hıristiyan ve Yahudi mahalleleri. Müslümanlar nüfus olarak Doğu Kudüs´ün yarısını oluşturuyorlar. Diğer yarısı ise Ermeni, Hıristiyan ve Yahudi.
Kubbet´üs Sahra´nın içerisinde bulunan kayanın altı bir mağara gibi, oldukça da geniş, üç tarafı da yerle birleşmiş durumda. Hz. Süleyman´ın yaptırdığı mescit tarih içerisinde birçok kez yıkılmış ve yeniden yapılmış.
Peygamberimiz miraca çıktığında Beytü´l Makdis ya da Mescidi Aksa yıkıntılar halinde idi. Yıkıntılar halindeki bu Mescidi Aksa´nın miraç yurdu seçilmesi ve Müslümanların ilk kıblesi olması, Müslümanlara bir anlamda çevresi mübarek kılınan bu peygamberler yurduna ve Mescidi Aksa´ya sahip çıkmaları ve Mescidi Aksa´yı yeniden imar etmelerinin zımnen söylenmesidir diye düşünülmelidir.
Miraç olayını hatırladığımızda Rabbimiz; “Bir gece kulu Muhammed´i Mescidi Haram´dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa´ya götüren Allah´ın şanı çok yücedir” (17/İsra-1)
Mescidi Aksa kelime manası ile uzak mescit. Mescidi Aksa´nın neresi olduğuna dair üç görüş var. Biz bu görüşlerde üçüncüsünü tercih ediyoruz o da;
Yukarıda zikrettiğimiz ayet olayın çok sıradan bir olay olmadığını gösteriyor. Kıble değişikliği ile ilgili olayları da göz önüne aldığımızda İsrâ hadisesinin Mescidi Haram´dan Kudüs´te bulunan bugün de aynı isimle anılan Mescidi Aksa´ ya gerçekleşmiş olması daha güçlü bir ihtimal olarak gözüküyor. İsrâ hadisesinde Mescidi Aksa´nın harap halde olması bir problem gibi gözükse de ihtimaldir ki Rabbimiz Allah Resulüne Süleyman mabedinin yıkılmamış eski halini bir mucize olarak göstermiştir. Ayetin devamında ayrıntılı bir şekilde İsrail oğullarından söz edilmesi Hz. Peygambere müşahede ettirilen mescidin Süleyman Mabedi´nin orijinal halinin olduğunu teyit eder. Mescidi Aksa´nın İsrâ yurdu olup olmadığını tartışmaya açmak Müslümanların Kudüs ve Mescidi Aksa üzerindeki haklarını tartışmaya açmaktır ve yersiz bir tartışmadır. Müslümanların ilk kıblesi ve İsrâ yurdu Kudüs´teki Mescidi Aksa´dır ve bunun tartışması yoktur.
Kudüs turu (2) Kudüs; Tarihin Konuştuğu Mazlûmiyetin Yaşandığı Şehir...
Yine namaz öncesi gezdiğimiz Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılan yer altı mescidi de görülmeye değer bir yer, Hz. Zekeriya´nın Hz. Meryem´e koruyuculuk yaptığı mekân olarak anılıyor.
Rehberimiz sabah namazı için saat dört onbeşte hazır olmamızı istediği için sabah dörtte kalkmıştım ki Mescidi Aksa´dan da ezan sesleri gelmeye başlamıştı. Abdestimizi alıp hızlıca hazırlanıp aşağıya indim. Rehberimiz namaz için gelen arkadaşlarla hem teheccüt hem de sabah namazı için Mescid-i Aksa´nın yolunu tuttuk, yine İsrail askerlerinin kontrolünden geçerek Mescidi Aksa´ ya vardık; önce teheccüt namazı kıldık arkasında sabah namazını kılmak için bekledik bu zaman diliminde kimi arkadaşlar Kur´an okudu kimi arkadaşlarda dua ve tesbihle sabah namazını bekledi. Müezzinin yanık ve hüzünlü bir makamla sabah ezanını okuması, hepimizi derinden ve yürekten etkiledi. İmam ilk rekâtta secde ayetinin geçtiğini hatırlattı ve ayetler tilavet edilirken secde ayetini okuduktan sonra secdeye kapandık. Yine imam 2.rekâtın edasında rükudan kıyama kalktığında kunut duasını okuması ve sonra secdeye gitmemiz ibadetimize ayrı bir haz verdi ve anlam kazandırdı. Namazdan sonra gurup olarak bir başka kafileden Kudüs´e gelen uzun bir zamandır tanışıklığımız olan ve rehberimizin de yakın olarak tanıdığı Süleyman Gündüz kardeşimizle karşılaştık, sohbete koyulduk, Süleyman Gündüz´le açık hava toplantımız çok anlamlı ve öğretici oldu. Kudüs ziyaretimize ayrı bir anlam katan Süleyman Gündüz kardeşimizle iki gün sabah namazı sonrası biraraya gelebildik. Onlar bizden bir gün önce geldikleri için son gün buluşamadık.
Sabah namazını eda etmiş olarak, yine rehberimiz Kenan beyin kılavuzluğunda hotele dönmüş olduk. Kahvaltı ora saatiyle 07´de başladığı için biraz dinlenmek için odalarımıza çekildik. Herkes kahvaltılarını yapmış olarak saat 9´da hazır olmaları öğütlendi.
Genellikle arkadaşlar saat 08 gibi kahvaltına iniyorlar, arkadaşların daha yakın tanışmaları ve kaynaşmaları yemekli toplantılarda olduğunu gözledim. Yemeklerin açık büfe olması da ayrı bir anlam katıyor, arkadaşlar daha rahat bir şekilde birbirlerine ikramda bulunuyorlar. Bir saat zaman diliminde bir yanda yemekler yenilirken diğer yanda küçük de olsa bazı konuları tartışmaya açıyorlar. Bu durum arkadaşların düşünce dünyalarının birbirlerine ne kadar yakın veya uzak olduğunun ip uçlarını bir nebze de olsa veriyordu.
Saat 9 olduğunda herkes kahvaltını yapmış olarak Kenan beyin rehberliğinde Otelden ayrılarak 2. Günün ziyaretlerine başlıyoruz.
İkinci günün ziyaretini özet olarak verirsek; Mescid-i Aksa ziyareti için Eski Kudüs şehrinin Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan surları takip ederek Aslanlı Kapı´ ya geliyoruz. Surlara bitişik Yusufiye Kabristanı´nda Sahabeden Ubâde bin Samit ve Şeddad Bin Evs´in (r.a.) kabirlerinin ziyaret ediyoruz. Ardından Hz. Meryem´in doğduğu evi görüyor ve Çile Yolunu anlatan resimlere bakarak Harem-i Şerif´e hareket ediyoruz. Kubbe tüs Sahra, Mescid-i Aksa Camii, Mescid-i Burak, Mervan Mescidi, Eyyubi, Memluk ve Osmanlı dönemlerinden kalma diğer eserlerin tanıtımı ardından 11.00-12.45 arası Cuma Namazı için serbest zaman veriyoruz. (Cuma Namazını bayanlar Kubbe tüs Sahra´da erkekler Mescid-i Aksa´da kılıyor) 13.45´de belirtilen yerde buluşarak Yahudiler için dünya üzerindeki en kutsal mekân olan Ağlama Duvarı´nı, Hz. İsa´nın (As.) çarmıha gerildikten sonra defnolunduğuna inanılan Kıyamet Kilisesi´ni ve Hz. Ömer Mescidini ziyaret ediyoruz. Ziyaretin ardından Kudüs çarşısında alışveriş için serbest zaman veriyoruz. Akşam yemeği ve konaklama için otelimize dönüyoruz.
İkinci günün ziyaretleriyle ilgili bu özet bilgiyi verdikten sonra; ikinci gününde yaptığımız ziyaretlerle ilgili düşüncemi kısa da olsa anlatmak istiyorum: Cuma namazı öncesi birçok yeri ziyaret ettik. Surların kıble tarafı diyeceğimiz kısmındaki kapıyı Selahaddin Eyyubi kapattırmış. Gerek rehberimizin verdiği bilgiler ve gerekse de anlatılanlar üzerinde düşünüldüğünde o kapının kapatılmasının bir izahı olduğu anlaşılıyor. Selahaddin´e kadar şehre hep o noktadan saldırmışlar, o nokta şehrin yumuşak karnı diyebiliriz.
Yahudiler o kapıların kapanmasına başka anlam yüklüyorlar. Zeytin dağı eteklerine yaptıkları mezarlar o kapının onlar için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. O bölgedeki mezar yerleri her biri milyon dolar değerinde ki mezarlar. İşin içyüzünü çok iyi bilemediğimiz için çok da bir şey söyleyemiyoruz. Maddeyi çok önemseyen Yahudi hahamları orayı da ranta çevirmek için bir tezgâh içinde oldukları düşünülebilir.
Yine namaz öncesi gezdiğimiz Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılan yer altı mescidi de görülmeye değer bir yer, Hz. Zekeriya´nın Hz. Meryem´e koruyuculuk yaptığı mekân olarak anılıyor.
Cuma namazını eda etmek için erkenden Mescid-i Aksa´nın içine girdik, doğrusu Cuma´ya katılan cemaatin kalabalığı hakkında bir bilgi verecek durumda değilim. Ben namazı bir bölmede ve ön sıralardan eda ettiğim için sadece Mescid´ in içinin dolduğunu ama dışarının yoğunluğu hakkında bir bilgim olmadığını söyleye bilirim. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Kudüslü Müslümanların Mescidi Aksa´yı yürekten sevdiğini gözlerine baktıkça bunu rahatlıkla anlayabilirsiniz.
Buradan bir not daha düşmeliyim; namazlarımız dışarıda değilsek hep Mescid-i Aksa´ da eda ediyorduk. Namaz öncesinde ve sonrasında gözüme ilişen, down sendromlu Filistinli Muhammed et-Tavil´i birkaç kez görmüştüm, tabii ki ismini o zaman bilmiyordum. Muhammed cemaatin yakın tanıdığı biri ki herkes ona çok sıcak davranıyorlardı. Özellikle ABD tarafından Kudüs´ün İsrail´in başkenti ilan edilmesiyle; Kudüslü Müslümanlar işgalci İsrail´in aleyhinde gösteriler düzenlediler. Haberler; göz altına alınan Müslümanları gösterdikçe, Muhammed et-Tavil, down sendromlu olduğundan dolayı ki gündeme oturmuştu. Benim Mescitte gördüğüm, sıradan biri olan ve o an dikkatimi çeken Muhammed et-Tavil; Türkiye´de bir numaralı haber olmuştu.İşgalci İsrail askerlerinin tutuklaması sonrası serbest bırakılan Muhammed et-TavilTürkiye´ye getirildiği ve psikolojik tedavi gördüğü haberlere düştü.
Cuma namazından sonra dikkat çeken bir durum daha var; Kudüs dışındaki Müslümanlar bir vakit namazı daha Mescid-i Aksa´da eda etmeleri için cemaatle ikindi namazını cem ederek kılıyor ve öyle dağılıyorlar.
Cuma namazından sonra Mescid-i Aksa´nın önünde anlaştığımız noktada saat 13.45´de toplanıyoruz ve ziyaretimizin ilk durağı olan Ağlama duvarı veya Burak Duvarı olarak adlandırılan mekâna doğru hareket ediyoruz. Ağlama duvarı ziyaretimiz de öğretici oldu. Yahudi toplumunun ve din adamlarının dini duyarlığını burada daha rahat görebiliyor, özellikle gerek hahamların gurup halinde yaptıkları ayinler ve gerekse bireylerin Ağlama Duvarı önünde bizim hafızların Kur´an ezberlerken yaptıkları hareketlere benzer bir tarzda kendilerince dua seanslarını bolca göre bildik.
Ağlama Duvarından ayrıldıktan sonra, bugünün son durağına olan yolculuğumuz; Hz. İsa´nın (as.) çarmıha gerildikten sonra defnolunduğuna inanılan Kıyamet Kilisesi ve Hz. Ömer Mescidini ziyaret olacaktır.
Bu ziyaretler için yola koyuluyoruz.Hareket güzergahımız eski Kudüs; eski Kudüs şehrinde gezerken Müslüman mahallesi ile Yahudi mahallesi arasındaki farka şahit oluyorsunuz. Belli ki Filistinli Müslümanların yaşadıkları yerler belediye hizmetlerinden fazla nasiplenmiyor. Müslüman mahallesi bakımsız çöpleri bile düzenli toplanmıyor. Yahudi mahallesi bakımlı temiz ve daha lüks gözüküyordu. İşgalci rejimin Müslümanlara nasıl ikinci, üçüncü sınıf insan muamelesi yaptığına şahit oluyorsunuz.
Kudüs´te Müslüman mahallesinde, Hıristiyan, Hıristiyan mahallesinde Müslüman yaşarken Yahudiler sadece kendi mahallelerinde yaşıyorlardı. Şehirde gezerken dini kıyafetli çok miktarda Yahudi görüyorsunuz. Ufacık çocuklara giydirilmiş, kipa, foter ve kalpakların hiç de şık durmadıklarını söyleyebiliriz. Kıyafetleriyle Yahudi oldukları belli olan o insanların o daracık sokaklarda yaşlısı ve genciyle öyle hızlı yürüdüklerine, yürürken etraflarına hiç bakmadıklarına şahit olduk. Bu hallerinin bir izahı var mıdır diye merak ettiğimden dolayı rehberimize sordum, çok ta doyurucu bir cevap alamadım diyebilirim. Dikkat çekici diğer bir durumda; giydikleri o giysilerin farklılığı ki, o insanların mezhep veya geldikleri ülkeleri çağrıştırıyor.
Yine şehirde sık sık işgalci askerlerle de karşılaşıyorsunuz. Her köşe başında lakayt ama tedirgin tam teçhizatlı Siyonist askerleri görebiliyorsunuz.
Eski Kudüs şehrinin çarşısında bir müddet gezdikten sonra “Çile Yolu´na” geldik. Çarşı akşam saatleri olduğundan dolayı mı çok hareketli, çarşı tıpkı İstanbul kapalı çarşısın andırıyor ve çarşı oldukça da büyüktür diyebiliriz.
Kıyamet Kilisesini gezmeden önce akşam namazını kılmak için hemen Kilisenin yanında inşa edilen küçük bir mescit, Hz. Ömer Mescidi;
“Hz. Ömer Kudüs´ü fethedince bu Kiliseye geliyor. Kilisenin papazı Kilisenin anahtarını Hz. Ömer´e teslim ediyor. Akşam namazının vakti girdiği için namazı eda etmek isteyince; papaz Kilisede eda edebileceğini, Ömer´e öneriyor. Hz. Ömer eğer burada namaz kılarsa ilerde Müslümanlar burayı camiye çevirebilirler diyerek önerisin ret ediyor ve Kilisenin yanında küçük bir alanda namazını kılıyor. Namaz kılınan alana küçük bir mescit yapılıyor, bizim namaz kıldığımız mescit o mescit yani Hz. Ömer Mescidi.” Namazlarımızı eda ettikten sonra Kıyamet Kilisesini ziyarete başlıyoruz.
Çile Yolu, Hz. İsa´nın çarmıha gerilmek üzere ve sonradan üzerine çivileneceği çarmıhı sırtında taşıyarak yürüdüğü yol. Yolda 14 durak noktası var. Bu noktalar Hz. İsa´nın haçı taşırken durakladığı ve zaman zaman da yere düştüğü yerleri ifade ediyor. Bu noktalara küçük kiliseler inşa edilmiş. Bu noktaların birinde Hz. İsa´nın dinlenmek için duvara tutunduğu oraya elinin izinin çıktığına inanılıyor ki bugün orda Hz. İsa´nın olduğu söylenen el izi var.
On dört duraklı bu yolda yürümek Hıristiyanlar için çok özel bir anlam taşıyor. Bu yolda yürüyen Hıristiyanlar hacı oluyorlar.
Bu yolun sonunda Kıyamet Kilisesi var. Kıyamet “diriliş” demek olduğu için kilisenin diğer adı da Diriliş kilisesi. Rivayete göre Hz. İsa burada çarmıha geriliyor ve burada defnediliyor ve burada diriliyor. Hz. İsa´nın mezarı da Kıyamet Kilisesi´nde bulunuyor.
Hıristiyanlar Hz. İsa´nın kıyamete yakın yeniden buraya ineceğine inanıyorlar. Bugün Kilise, Kudüs Rum Ortodoks Patrikliğinin merkezi olarak hizmet etse de başka birçok kilise tarafından da ortak kullanılıyor. Katoliklerin, Ermenilerin birbirinden bağımsız birçok kilisenin ibadet için kullandığı ayrı bölümler var.
Kıyamet Kilisesi ziyaretinde ayrıca aklımıza takılanlarla ilgili söyleyeceklerimiz var; Hz. İsa´nın öldürüldüğü ve kabri olarak görülen yer özellikle de Bayan Hristiyan ziyaretçilerin fiilleriyle, Anadolu´da bazı (kabirleri-yatırları) ziyaretlerindeki yapılan fiilleri görmek, cehaletin ne kadar birbirine benzediğini ve yurdunun olmadığını bize göstermiştir. Kıyamet Kilisesi ziyaretinde yine önemli görülecek bir durum da kilisenin bakımı ve yönetimiyle ilgili Hristiyan mezheplerin kendi aralarındaki yaşanan ihtilaflar ve çözümü Müslüman yöneticilerin önermeleri, bugüne kadar bu geleneğin devam etmesi elbette üzerinde düşünmeyi gerektiren güzel bir sonuç.
Kıyamet Kilisesi ziyaretinden sonra ikiye ayrılıyoruz bir kısmımız Şam Kapısından çıkarak hotele gidiyor, bir kısmımız da yatsı namazını ifa için Mescidi Aksaya gidiyoruz.
Yatsı namazını Mescidi Aksa´dan ifa ettikten sonra hotele geliyor ve akşam yemeğini yeyiyoruz. Yemek yedikten sonra meyve, tatlı ve çay molasında günümüzün bir muhasebesini yapıyoruz. Daha önceden de bahsetmiştim yemek ve çay molaları arkadaşlarımızın birbirleriyle kaynaşma ve dostlukların pekişmesi açısında güzel bir imkân oluyor.
Üçüncü günün sabah namazı için rehberimiz sabah saat 04,45´de buluşmak üzere arkadaşları serbest bırakıyor. Kimi istirahat için odalarına çekiliyorlar kimi de birkaç kafadar Hotel dışına çıkarak zamanını değerlendiriyorlar.
Guruptaki arkadaşlarla ilgili bir şeyler söyleyecek olursak; iki Veysel (Veysel Beytur ve Bingöllü Veysel), Onur ve Servet bu arkadaşlar arasında güzel bir ülfet oluşmuştu, bunlara Nurettin de katılıyordu. Bu ekip sanki gece kuşuydular. Ne zaman yatıyorlar ne zaman dinleniyorlar, bilinmiyordu. Bingöl/ Solhan´lı olan Veysi, Onur ve diğer kafadarlar imkanları olsa Harem´in kapısına çadır açacaklar veya battaniyelerine sarınarak sabahlayacaklar, herkesten önce Mescid´ in ilk misafirleri olacaklar. Doğrusu o ekibe imreniyordum genç olsaydım herhalde beni de içlerine alırlardı diye düşünüyordum.
Kudüs Turu; Üç Gece Dört Gün´ün Hikayesi (3)
Göle; Lut Gölü isminin verilmesinin nedeni ise, Hz. Lut´ un peygamber olarak gönderildiği Lut kavminin yaşadığı Sodom ve Gomore şehirlerinin, bu gölün altında kaldığına dair olan rivayet. Ölü Deniz denmesi ise gölde hemen hemen hiçbir canlının yaşamamasın
Ziyaretimizin üçüncü günün özetini yineverecek olursak; gurubumuzla sabah namazı için Mescid-i Aksa´ya gidiş ve dönüş. Otelde alınan kahvaltı sonrası Halil şehrine hareket ederek, Bölge halkının 4. Harem olarak kabul ettiği ve Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup´un (as.) zevcelerinin kabirlerinin bulunduğu El Halil Camii´ni ziyaret, ardından Beytlahim´e hareket ederek Beytlahim şehrinde Hz. İsa´nın (as.) doğduğu mağara üzerine yapılan Doğuş (Beşik) Kilisesi´ni görüyoruz. Sonrasında 8.000 yıllık Eriha şehrine giderek Hz. İsa´ya (as.) Peygamberliğin geldiği Ayartma Dağı´nı panoramik olarak görüyoruz. Burada alışveriş için serbest zaman verdikten sonra Lut kavminin helak olduğu ve dünyanın en çukur bölgesi olarak bilinen Ölü Deniz´i yakından görüyoruz. Ardından Kudüs´e hareket ediyor ve yol üzerinde Hz. Musa´nın (as.) makamını ziyaret ediyoruz. Ziyaretin ardından akşam yemeği ve konaklama otelimizde.
Ziyaretimizle ilgili gözlemlerimize gelirsek; Kudüs´te misafirliğimizin üçüncü günündeyiz, daha doğrusu üçüncü gündüzündeyiz. Rehberimiz Kenan Bey tam işinin adamı diyebiliriz, kurulmuş bir saat gibi alabildiğine dakik, gün geçtikçe Kenan beye hem işini iyi yapan bir rehber hem de iyi bir dost ve yol arkadaşı olarak daha bir ısınıyorum. Mümkün olduğu kadarıyla yanında hiç ayrılmıyorum ve ona yakın olmaya çalışıyorum.
Gurup arkadaşlarımızla sabah saat 04,45´de rehberimiz Kenan beyin yanında toplanıyoruz. Rehberimiz 3-4 dakika bir tolerans tanıyor ve sabah namazı için Mescid-i Aksa´ ya gidiş başlıyor. Burada bir hatırlatmada bulunayım eski Kudüs yani surlarla çevirili olan yerleşim alanları;
Caddesinden, sokağına kadar gerek mescitler, kiliseler, havralar ve gerekse de evler veya resmî kurumlar istisnasız tüm yapılar, diyebiliriz ki taştan binalardır. Aslında Kudüs doğal olarak yeşilliği de olan ve zeytinlikleriyle meşhur bereketli bir beldemiz.
Sabah namazını Kıble Mescidinde eda ettikten sonra Mescidin kapısında gurup arkadaşlarımızı bekliyoruz, dün Süleyman Gündüz´den bahsetmiştim o kardeşimize yönelik düşüncemi ve kanaatimi de beyan etmiştim. Bugün yine Süleyman kardeşle açık alandaki sohbetimiz yine devam etti. Konuşmalarımız yine Kudüs üzerine, Kudüs´ün insanlığa verdiği mesajın neler ve nasıl olabileceği ile ilgili değerlendirmeleri, analizi ve çözüm odaklı önerileri doğrusu beni çok etkiledi. İçimde bu konuşmaları behemehâl Türkiye´ye döndükten sonra da sürdürmeliyiz diye düşündüm. İslam dünyasında bu kadar can yakıcı olaylar yaşanırken konuşmanın ne anlamı var diyenlerimiz de olacaktır.
Süleyman kardeşle zor olsa da sohbeti sonlandırdıktan sonra hotele döndük, rutin olan kahvaltımızı yaptıktan sonra el Halil şehrine hareket etmek için rehberimiz Kenan beyin etrafında toplandık. Bölge halkının 4. Harem olarak kabul ettiği ve Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup´un (as.) zevcelerinin kabirlerinin bulunduğu el Halil Camii´ni ziyaret için otobüslerimize binerek hareket ediyoruz. Bu hareketimizde Batı Kudüs denilen yerleşim alanlarından geçerek el Halil´e doğru yol alıyoruz. Bu geçtiğimiz yerleşim alanları çoğunlukla Yahudi ve Hıristiyanların, az da olsa Müslümanların yaşadığı alanlar. Bu bilgileri hem rehberimizden hem de mabetlere bakarak anlayabiliyoruz.
Kudüs´ü çıktıktan sonra yol boyu diğer yerleşim alanlarıyla ilgili rehberimiz bilgilendirmelerde bulunuyor; bu bölgeler çoğunlukla Müslümanların yaşadığı yerleşim alanları, İsrail devleti 1. İntifadan sonra Müslümanların direnişini kırmak için takriben 3 metre yükseklikte beton duvarlar örmüşler ve bu duvarların üstünü de dikenli tellerle çevirmişler. Yolculuğumuzda bu manzaraları gözlerimizle gördük, gördüğümüz bir diğer konu; yine Müslümanların yaşadığı bölgelerde Yahudi yerleşimcileri için yapılmış siteler var, bu siteler muhkem surlarla çevrilmiş bu yerleşim alanlarına ayrı yollar yapılmış, Müslüman nüfusla karşılaşmaması için bütün tedbirler alınmış. Yine bu yerleşim alanlarının girişinde kırmızı tabelalar konulmuş bu renkteki tabelalar şu anlama geliyor: Bu bölgeler Yahudi toplum için güvenli yerler olmadığının işareti yani Yahudiler buralara ancak güvenlik güçleriyle gidebilirler.
Rehberimiz yol boyunca bizi bilgilendirmeye devam etti ve bu duygularla el Halil´e girdik. El Halil´in daracık sokaklarından geçerek el Halil camiine yol aldık. Cami´ye geldiğimizde sanki çok güvenirlikli bir hapishaneyi ziyaret ediyormuşuz gibi demir parmaklıklar arasından tek tek alınarak, x-ray cihazlarından geçtikten sonra camiye girdik, bölge halkının 4. Harem olarak kabul ettiği el Halil Camii ve aynı zamanda, Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakup´un (as.) zevcelerinin kabirlerinin bulunduğu bir mabet, rehberimiz Mescit ve içinde bulunan şahsiyetlerle ilgili bilgilendirmeden bulunduktan sonra Hz. İbrahim ve eşi Sare annemizin kabrini ziyaret edip dua ettik. Daha sonra Hz. İshak ve Yakup peygamber ve eşlerinin kabirlerini ziyaret ettik. Hz. Yusuf (as)´un kabri sinagog tarafında idi, onu ziyaret edemedik. Sinagog tarafından Yahudilerin müzik ve ibadet seslerini duyuyorduk, bu hüzünlü duygularla ziyaretimizi tamamladık ve hareket etmeden önce el Halil mescidine çok yakın bir bölgede TİKA tarafından yetim çocuklar için yaptırılan bir aşevine uğradık, bu aşevinde günde bir vakit 300 çocuğa sıcak yemek veriliyor. Gurubumuz o aşevini ziyaret etti ve herkes bütçesine göre yardımda bulundular. Aşevinde ayrıldıktan sonra bir alış-veriş merkezine uğradık herkes yine bütçelerine göre hediyelik bir şeyler aldılar ve birkaç km ilerde bir mescide giderek öğlen namazlarımızı, bir kısmımız cem ederek ikindi namazını da kılmış olduk, Beytülahim´e hareket etmek için otobüslerimize bindik ve yol boyunca rehberimiz geçtiğimiz güzergahlarla ilgili bilgilendirmelerden bulundu.
Bir not olarak; el Halil şehri ve el HalilCamii ile ilgili şu bilgiler okuyucularımız açısından öğretici olacağına inanıyoruz.3
Bugünkü gezimizin ikinci durağı olan Beytullahim, Batı Şeria´da yani Özerk Filistin bölgesinde bulunuyor. Beytülahim´in çoğunluğu Müslüman üçte biri kadar Hıristiyan nüfus, Beytülahim´in Kudüs´e uzaklığı 9 km kadar, bu kısa yolculuk sonrası otobüsümüzle Beytülahim´in otogarına geldik ve otobüsü orada park ettik ve biz gurup olarak takriben 500 metre yürüyerek, Hz. İsa´nın (as.) doğduğu, mağara üzerine yapılan Doğuş (Beşik) Kilisesine vardık.
Doğuş Kilisesinin hikayesine gelince; “İmran´ın hanımı Hanne´nin daha doğurmadan Rabbine adadığı evladı olan Hz. Meryem, uzun yıllar Mescidi Aksa´da kirden ve günahtan uzak Allah´a adanmış bir hayat yaşadı. Mescidi Aksa´da kendine ayrılan bölümde Rabbine ibadet eden Hz. Meryem bir gün Allah tarafından bir çocukla müjdelenince bir süre sonra Mescidi Aksa´yı terk etti. Rivayete göre bu kutsal Doğuş Kilisesi´nin bulunduğu yerde Hz. İsa´yı dünyaya getirdi. Daha sonra Hıristiyanlar buraya bu kiliseyi inşa ederek burayı bir kutsal yer olarak ziyaret etmeye başladılar.”
İşte bu kiliseyi bizde ziyaret ettik. Orada ibadet eden papazların ibadetlerine şahit olduk. Tevhit mücadelesinin bu iki önemli şahsiyeti Hz. Meryem ve Hz. İsa´nın hayatından ibret almamız gerektiğini düşündük.
Rehberimiz, önceleri kutsal Doğuş Kilisesi´nin bir bölümünün mescit olarak kullanıldığını ama daha sonraları Hıristiyanların, kilise içindeki mescitten vazgeçilmesi karşılığında kilisenin tam karşısından bir arsa vererek oraya bir mescit yapılmasını istediklerini belirtti. Rehberimiz, “Bu teklif Müslümanlar tarafından kabul edildi, işte şu kilisenin karşısındaki cami bu teklif üzerine yapılan Hz. Ömer camidir.” dedi.
Yine bu kilise ile ilgili yakın dönemde yaşanan bir olay; “2000 yılındaki İkinci İntifada sırasında 50 kadar Filistinli gençler Kutsal Doğuş Kilisesine sığınmış, 39 gün sürmüştür bu abluka, kilisede sorumlu din adamları kilisenin kurşunlanması pahasına da olsa Filistinli gençleri Siyonist işgalcilere teslim etmemişler. Bu gençlerden 8 kadarı İsrailli keskin nişancılar tatarından vurularak şehid edilmiştir, 13 tanesi Avrupa´ya 35 tanesi de Gazze´ye sığınmıştır.” Kilise bizim ziyaret ettiğimiz dönemde tadilattaydı kiliseyi çok gezme imkânımız olamadı, lakin rehberimiz o gezemediğimiz yerleri bize anlattı. Ziyaret tamamladıktan sonra öğrenci olan küçük bir kız gurubu bizim gurubumuzdaki bayanlarla tanıştılar, kızlarla muhabbet daha çok Türkiye´deki sinema ve televizyondaki diziler üzerine oldu. Görülen o ki TV ve sinema insanlar üzerinde daha etkilidir.
Doğuş Kilisesinin ziyaretinden sonra otobüsümüze hareket ettik ve yol boyunca gurubumuzdakiler küçük çaplı da olsa hediyelik eşyalar aldılar ve otobüsümüze binerek Kudüs´e 36 kilometre uzaklıktaki 8.000 yıllık Eriha şehrine ve Lut Gölüne gitmek için yola çıktık ve yol üzerinde Beyt-i Musa veya Hz. Musa´nın (as.) makamını ziyaret ediyoruz, elan buraya büyük bir külliye yapılmış, geçmişte kervanlarında uğrak bir mekanıymış.Beyt-i Musa ziyaretinden sonra hareketimiz önce Lut Gölü sonra Eriha´ya uğramak ve önce Ölü Deniz´e/ Lut Gölü´ne uğruyoruz.
Göle; Lut Gölü isminin verilmesinin nedeni ise, Hz. Lut´ un peygamber olarak gönderildiği Lut kavminin yaşadığı Sodom ve Gomore şehirlerinin, bu gölün altında kaldığına dair olan rivayet. Ölü Deniz denmesi ise gölde hemen hemen hiçbir canlının yaşamamasından kaynaklanıyor. Dünyada tuz oranı en yüksek göllerinden biri Lut Gölü. Gölün kıyısının bir kısmı Ürdün´de bir kısmı Filistin´de bulunmaktadır. Otobüsümüz gölün kenarında kurulmuş tesisler var oraya park ediyor. Gölün tam kenarına gitmek oradan daha yakından gözlemlerden bulunmak için burada bazı müzeleri ziyaret nasıl ücretli ise burayı da ziyaret için takriben 65 TL gibi bir ücret istediler, bizde gurup olarak hem zamanın darlığı ki akşam namazı girmek üzereydi hem de ücretin yüksek olmasını gerekçe göstererek bu parayı vermedik. Rehberimiz gölün rahatlıkla görüleceği bir noktada bizi topladı bu beldeyle ilgili yukarıdaki hikâyeyi anlattı ve resimlememiz için 15 dakika zaman verdi. Gurup öncelikle toplu bir resim çekti, sonrada kimi bireysel, kimi 2-3´lü ve kimi de aile resimleri çektiler ve otobüsümüze binerek gür hurma bahçelerinin arasından geçerek Eriha´ya doğru yol aldık.
Eriha deniz seviyesinin 400 m altında ve Ölü Denize diğer adı ile Lut Gölü´ne 8 km mesafede bulunan bir Filistin şehri. Söylendiğine göre dünyanın en çukur yeri. Eriha´da hiç Yahudi aile bulunmuyor. Şehrin tamamı Filistinli Müslümanlardan oluşuyor. Eriha´da hiç Yahudi bulunmamasının bir nedeni de Yahudiler için Yuşa (as) döneminde lanetlenmiş bir yer olmasıdır.
Eriha şehir merkezinde büyük bir Anahtar Anıtı var,bu anıtla ilgili şu hikâye anlatılıyor;“evleri, şehirleri, işgal edilen ve mülteci durumuna düşen Filistinli Müslümanların bir gün evlerine geri döneceklerini onun için evlerinin anahtarlarını atmadıklarını ilan etmek için yapılmış. Filistinlilerin anahtarları nehirden denize bütün Filistin´in kurtuluşu için direnişin sembolü. Evet, bir gün gayri meşru bir devlet olan işgalci Siyonist İsrail yıkılacak ve denizden nehre bütün Filistin özgürleşecektir. Filistinliler, anahtarlarını sakladıkları evlerine yeniden dönecekler.”
Eriha´da görülmesi gereken yerlerden biri Kurantul Manastırınınbulunduğu ve Hz. İsa´ya (as.) Peygamberliğin geldiği Ayartma Dağı´dır. Biz Kurantul Manastırını panoramik olarak görüyoruz. Kurantul Manastırı´nın mümkün olduğu kadar yakınına giderek uzaktan izledik. Zira manastıra ancak teleferikle gidilebiliyor. Rivayete göre; “Hz. İsa´nın 40 gün 40 gece oruç tutarak şeytanla imtihan edildiği ve sonrasında peygamberliğini ilan ettiği bir manastırdı. Bugün Yunan Ortodoks Kilisesi´ne bağlı olarak ibadet edilen bir yer.”
Mola verdiğimiz yerde büyük bir market vardı, rehberimiz hurma ihtiyaçlarımızı burada temin edebileceğimizi söyledi ve yarım saat bir zaman verdi. Bizde burada hem hediyelik eşyalar hem de hurma alışveriş işimizi tamamladık ve akşam namazı için bir mescide gittik ve orada öncelikle akşam namazını, bazılarımız da yatsı namazını da cem ederek eda ettiler. Bu mescidin yanında ilk kez Filistin hükümetinin silahlı askerlerini gördük ve hem onlarla hem de gurup olarak toplu resim çektirdik, küçük bir şehir turu attıktan sonra yolculuğumuzun son gecesi için Kudüs´ün yolunu tuttuk ve elhamdülillah hotelimize salimen vardık.
Yemeklerimizi yedik, çay ve meyve safhasında yolculuğumuzun değerlendirmesini yaptık. Mescid-i Aksa´daki son sabah namazı için yine saat 04.45´de buluşmak üzere sözleştik ve odalarımıza istirahat için çekildik.
Kudüs Turu; Üç Gece Dört Gün´ün Hikayesi (4)
Zeytin Dağı´ndan Kudüs´ü izlerken Rabbim diyorum özgür Kudüs´ü görmeyi bize yine nasip eyle...
Son günümüzün yani dördüncü günümüzün bir özetini verecek olursak; sabah namazı için Mescid-i Aksa´ya gidiş ve dönüş. Otelde alınan kahvaltı sonrası Sion Dağı´na hareket ederek sinagog içerisindeki Hz. Davud´un (as.) kabrini ve Hz. İsa (as.) ve 12 Havarisinin son akşam yemeğini yediği odayı görmek. Ardından Zeytin Dağı´na hareket ederek Selman-ı Farisi ve Rabia´tül Adeviye Hz.´nin kabirlerini ziyaret ederek Zeytin Dağı´ndan Kudüs´ün panoramik görünümünü fotoğraflamak. Turumuzun sonunda Tel Aviv Havalimanı´na hareket etmek. Bagaj, bilet ve pasaport işlemlerinin ardından Pegasus Havayolları tarifeli uçağı ile yerel saatle 16.30´de uçuş ve 19.30´da İstanbul´a varış.
Dördüncü günün sabahı saat 04.45´de gurup olarak rehberimizle buluşuyoruz ve aynı güzergahları takip ederek sabah namazı için Mescid-i Aksa´ya gidiyoruz. Mescid-i Aksa´da ezanlar ve kılınan namazlardan ve özellikle açıktan okunan sesli Kur´an´lar bir başka maneviyat yüklü, biz o psikolojide olduğumuz için mi bize öyle geliyor, bizi hüzün iklimine ve atmosferine götürüyor. Mescitte namazımızı eda ediyor, en içten duygularla gerek kendimiz ve gerekse bizden dua bekleyenler için elimizi semaya kaldırarak dualarımızın kabulü ve Rabbimizin yardımını diliyoruz. Namaz sonrası dışarıda meydanda toplanıyoruz. Son olarak toplu bir resim çektiriyor ve Mescid-i Aksa´ya veda ediyor, hotele gitmek için yola koyuluyoruz.
Kahvaltı yaptıktan ve eşyalarımız topladıktan sonra hotelle ilişkimizi kesiyoruz, bavul ve eşyalarımızı otobüse yerleştiriyor, Sion Dağı´na hareket ediyoruz.
Sinagog içerisindeki Hz. Davud´un (as.) kabrini ve Hz. İsa (as.) ve 12 Havarisinin son akşam yemeğini yediği odayı görüyoruz. Hz. Davut (as.) kabrinin olduğu bölgeye girmek için kadın olsun erkek olsun başları örtülü olması lazım, budan dolayı Yahudiler bizim takkelerden biraz daha küçük kippa dedikleri takkeler var, onlardan takmamızı önerdiler, biz de takmadık içeri gidip gelenlerden birinin takkesini takarak Davut (as.)´ın kabrini ziyaret ettik. O bölgede dikkatimizi çeken Yahudi din adamlarının Tevrat´tan mı Zebur´dan mı yüksek sesle metinler okuyorlar.
Bu sinagog içinde ziyaret edilecek diğer noktaları da ziyaret ederek sinagogun meydanına çıktık. Hz. Davut´un heykelinin yanında toplandık, dikkatimizi çeken Davut (as.)´ın elinde yanılmıyorsan lir adında bir çalgı aleti vardı. Burada da toplu resim çektirdik ve gurup olarak otobüsümüze binerek Kudüs´ün ara sokaklarından geçerek Zeytin Dağı´na gitmek üzere yola çıktık.
Zeytin Dağı eski Kudüs şehrinin doğusunda bulunuyor. Rivayete göre; “Tufan´dan sonra Nuh Peygamber´in güvercini bu tepeden zeytin dalı koparıp getirmiş. Hristiyanlar için, Hz. İsa´nın son yemeğini yediği yer bu dağın eteklerinde. Yine Hz. İsa´nın bu dağdan göğe yükseldiğine inanılıyor. Tepede 2-3 bin yıllık zeytin ağaçları olduğu, Hz. İsa´nın zaman zaman burada dinlendiği söyleniyor.
Yahudi Mezarlığı da burada Zeytin Dağı´nın eteklerinde. Altın kapının tam karşısına düşen bu mezarlıkta yatanların, kıyamet koptuğunda, “ilk canlanacak kişiler” olacağına inanıyor Yahudiler. Yahudiler kendi bekledikleri Mesih´in de bu dağdan Kudüs´e geleceğine inanıyorlar. Bu nedenle dünyanın en pahalı mezarlığı burada 600 bin dolar ile 2 milyon dolar arsında satılan mezar yerleri var.
Yine Zeytin Dağı´nda Panoramik Kudüs ve Mescid-i Aksa manzarası gezilmesi ve görülmesi gereken yerler. Altın Kapı, Zeytin Dağı´na bakıyor ve Yahudilere göre burası Mesih´in Kudüs´e gireceği kapı, ama kapalı, Kanuni Sultan Süleyman´ın emriyle örülmüş.
Zeytin Dağı´nın hemen yamacında da altın kaplama kubbeleri ile dikkat çeken Rus Kilisesi Maria Magdalena diğer adı ile Mecdelli Meryem Kilisesi var. “Mecdelli Meryem Hz. İsa´ya zina ettiği suçlaması ile getirilen ve recm cezasının uygulanması istenilen kadın. Hz. İsa kadının recm edilmesini isteyenlere; “Tamam öyle ise içinizde kim bu günahı hiç işlememişse ilk taşı o atsın” demişti. Mecdelli Meryem´i zina ile suçlayıp recm isteyenlerin hepsi geri dönüp gitmişti. İşte Mecdelli Meryem o günden sonra saliha bir kadın oldu ve Hıristiyanlar için bir azize kabul edildi.”
Zeytin Dağı eteklerindeki bu kiliseler şu isimlerle anılıyorlar; Gözyaşı Kilisesi, Rus İyisiz Mecdelli Meryem Kilisesi, Tüm Milletler Kilisesi, Rus Ortodoks Mecdelli Meryem Kilisesi…
Zeytin Dağı´ndan Kudüs´ü izlerken hüzünlenmemek elde değil. Her yerinde bir başka peygamberin izi bulunan bu kutsal topraklar bugün Siyonist zalimlerin zulmü altında inliyor.
Zeytin Dağı, Mescidi Aksa´yı görebildiğimiz Kudüs´e hâkim yüksekçe bir tepeydi.
Gurubumuz Salmanı Farisi´nin ve Rabia´tül Adviye´nin de makamlarının bulunduğu yerleri ziyaret için yürüyerek hareket ediyor. Bu iki şahsiyet İslam tarihinde önemli mevkie sahipler. Önce Rabia´tül Adviye´yi ziyaret ediyoruz. Rehberimiz bu hanım şahsiyetle ilgili bilgiler veriyor. Oradan Selman-i Farisi´nin bulunduğu mekâna gidiyoruz orada bir mescit yapılmış abdestlerimizi yeniliyoruz kabri ziyaretten sonra mescitten tahiyetü´l mescit namazı kılıyoruz. Mescide hizmet eden adam bize meyve suyu ve kahve ikram ediyor. Bizde yardım kutusu var o kutuya biraz yardımda bulunuyor ve vedalaşarak otobüsümüze doğru hareket ediyoruz. Otobüse binerken;
“Rabbim güç şartlarda ekonomik zorluklar içerisinde yaşayan ve çok rakamlar teklif edilmesine rağmen, evlerini satmayan Kudüs´e sahip çıkmaya çalışan, direniş ruhunu canlı tutan, Filistinli kardeşlerimize yardım etsin. Onlara direnme gücü versin ve onları muzaffer kılsın inşallah.
Kudüs peygamberler diyarı. Kudüs, İslam dünyasının esaretinin, dağılmış lığın canlı şahidi. Bir kez daha anladım ki Kudüs özgür olmadan ümmet özgür olmayacak. Kudüs´ü görmek buruk bir sevinç. Kudüs´ten ayrılmak ayrı bir hüzün. Kudüs´e gidip de sevinçle dönmek mümkün değil. Kudüs yürek acısı.” Diyen kardeşimizin duasına yürekten katılıyor ve yine şu temenniyi paylaşıyoruz;
“Her şeye rağmen Kudüs´te olmak, Kudüs´ü görmek güzeldi. Yüreğinde Kudüs sevdası taşıyanlara, özgür Kudüs hayali kuranlara, Özgür Mescidi Aksa´da namaz kılmayı duasına katanlara selam olsun…
Özgür Kudüs şafağında buluşmak için, nehirden denize tüm Filistin´in kurtuluşu için direnenlere selam olsun, Filistin´in kadın erkek tüm direniş erlerine selam olsun”
Kudüs´ten Tel Aviv Havalimanı´na hareket ediyoruz. Otobüste rehberimiz 4 günlük ziyaretimizle ilgili söz almak isteyen arkadaşları mikrofona çağırıyor, gelen arkadaşlarımız Kudüs ile ilgili düşüncelerini ifade ediyorlar. Mikrofona çıkan her bir arkadaşımız bu seyahate katılmanın mutluluğunu ifade ediyorlar. Gurubumuz çok uyumlu bir kafileydi, sonradan öğrendim doktor olduğunu Zeynep Hanım yiyecek ikramlarıyla zihnimizde unutulmayacak bir iz bıraktı, tabii ki her bir arkadaşımız birbirinden kıymetli ve hep hayırla hatırlayacağız, gurup arkadaşlarımızı, bir şeyi daha anmam lazım; kızım gibi sevdiğim Hatice Aksoy´u da ismini anmasam haksızlık etmiş olurum, beni bir pervane gibi takip etti ayrıca teşekkür ediyorum. Gurup arkadaşlarımın her biri birbirinde kıymetli, onları en kalbi duygularımla selamlıyor muhabbetlerimi iletiyorum.
Şu temenniyle bitiriyorum; “Özgür Kudüs şafağında buluşmak için, nehirden denize tüm Filistin´in kurtuluşu için direnenlere selam olsun, Filistin´in kadın erkek tüm direniş erlerine selam olsun”
Tel Aviv Havalimanı´na hareket saatimizden üç buçuk saat önceden geldik, rehberimiz bu durumları bildiği için erkenden gelmemiz üzerinden titizlikle durdu, bütün işlemlerimizi tamamladık uçağa binmek için son noktaya geldik ki, iki arkadaşımıza zorluk çıkardılar. Bingöllü Onur kardeşimiz hareket saatimize yarım saat kalmıştı ki gelebildi, rehberimiz onu hiç yalnız bırakmadı, bu duygularla uçağa bindik ve iki saat sonra Sabiha Gökçen Hava Limanına indik, bir yolculuğun sonuna gelmiştik ve arkadaşlarımızla vedalaşarak evlerimizin yolunu tuttuk...
1- ”1492´de İspanya Yahudileri bu ülkeyi terk etmeye zorlandıklarında Kudüs´te sadece birkaç yüz Yahudi yaşıyordu. İspanya´dan sürüldükten sonra hiçbir Avrupa ülkesinin kabul etmemesi dolayısıyla Osmanlı devletine sığınan Yahudilerin geneli İstanbul, İzmir ve Selanik´e yerleşmişlerdi. Ancak bunlardan bazıları daha sonra Doğu Arap beldelerine yerleştiler. Onlardan da 130 aile Kudüs´teki Yahudilere katıldı. Bu 130 ailenin yerleşmesinden sonra bu şehirdeki toplam Yahudi sayısı 1500´e çıktı. Sonra Osmanlı devletinin müsamahasından yararlanan bazı Yahudiler Kudüs´e göç etmeye devam ettiler. Londra´da 1904´te yayınlanan Yahudi Ansiklopedisi´nin verdiği bilgilere göre 1522´ye gelindiğinde Kudüs´teki Yahudi aile sayısı 1300´e çıktı. Yahudiler bu topraklara yerleşmede Osmanlı devletinin kendilerine sağladığı ibadet hürriyetinden yararlanıyorlardı. Oralardaki kutsal mekanları ziyaret etmek için gelen bazı Yahudiler daha sonra buraları terk etmiyorlardı. Ancak 1897 Basel kongresinden sonra Siyonizm´in bir ideoloji haline getirilmesi ve dünyanın değişik topraklarına yayılmış durumdaki Yahudilerin Filistin topraklarına toplanmaları için çalışılması kararı alınınca o zamanki Osmanlı padişahı Sultan II. Abdülhamid Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmelerini engellemek amacıyla çeşitli tedbirler aldı. II. Abdülhamid 1900 yılında bir bildiri yayınlayarak bütün yabancı devletlerin temsilcilerine şöyle bir tebliğde bulundu:
"Yahudi hacılarının Filistin´de üç aydan fazla kalmalarına müsaade edilmeyecektir. Bunlar Filistin topraklarına girerken pasaportlarını girdikleri liman kapısında bulunan Babıali görevlilerine teslim edecekler ve bu görevlilerden oturma izni alacaklardır. Bu üç aylık zaman içinde memleketi terk etmeyenler zorla sınır dışı edileceklerdir." II. Abdülhamid, 1901 yılında da Yahudilerin Filistin´de herhangi bir yer satın almalarını yasaklayan bir emirname yayınladı.
II. Abdülhamid´in 1908´de tahttan indirilmesinden sonra Yahudi göçü nispeten kolaylaştı. 1918´de İngilizlerin buraları işgal etmesinden sonra ise onlara bütün kapılar açıldı. İngilizler Kudüs´ü işgal ettiklerinde şehrin nüfusu 43 bin kadardı. Bunların 10 bin kadarı Yahudi´ydi ve bu sayıyla şehir nüfusunun %23´ünü oluşturuyorlardı. Aynı tarihte tüm Filistin´de ise 56 bin Yahudi yaşıyordu ki, bu sayıyla o zaman 664 bin nüfusa sahip olan Filistin´deki oranları %8,4´ü buluyordu.
İngiliz işgalinden sonra Yahudilere kapıların açılması dolayısıyla genelde bütün Filistin´de özelde kutsal Kudüs şehrinde Yahudi nüfus artmaya başladı. 1922´ye gelindiğinde Kudüs´ün nüfusu 62 bin 578´i bulmuştu ve bunların 33 bin 971´i Yahudi´ydi. 1945´te şehrin nüfusu 157 bine çıktı ve bunun 97 bini Yahudi´ydi. Yahudiler daha çok şehrin Batı kesiminde yoğunlaşmışlardı. 1948´de İsrail´in kurulması ve Batı Kudüs´ü işgal etmesiyle birlikte bu kesimde yaşayan Arap asıllılar göçe zorlandı. Dolayısıyla bu kesimdeki Yahudi nüfus oranı kısa sürede %80´e çıktı. 1967´de Doğu Kudüs´ün de işgal edilmesi üzerine göçe zorlama uygulamaları bu kesimde de başladı. Bundan dolayı Doğu Kudüs´te hızlı bir nüfus düşüşü yaşandı ve işgalin ardından bu kesimdeki nüfus 65 bin 900´e düştü. Bu tarihte tüm Kudüs´te yaşayan Yahudi sayısı ise 190 bin civarındaydı. Aynı tarihte Doğu Kudüs´ten zorla çıkarılan Arap asıllıların sayısı ise toplam olarak 75 bini bulmuştu.
Resmi rakamlara göre 1992´de Kudüs´ün nüfusu 544 bin 200´ü bulmuştu. Bu nüfusun %28´ini Arap asıllılar, %72´sini Yahudiler oluşturuyordu. Arap asıllı nüfusa Hristiyanlar da dahildi. Yani izlenen "Yahudileştirme" politikasıyla Yahudilerin oranı tüm Kudüs´te %72´ye çıkarılmıştı. Sadece Doğu Kudüs´te ise Arap asıllıların oranı yaklaşık %45-50 kadardı.”
2- “Kudüs şehri Filistin´in orta bölgesinde bulunmaktadır. Şehir Doğu ve Batı olarak iki kısımdan oluşur. Şehrin asıl kısmı Doğu Kudüs (eski Kudüs) tür. Eski Kudüs şehrinin kurulduğu yer dağlık bir bölgeden oluşuyordu. Mescidi Aksa ve Kubbe tüs Sahra Moriya Dağında (seçilmiş dağ) kurulmuştur. Dağın yüksekliği 770 metredir. Bölgede Akar Dağı ve Kıyamet Kilisesi bulunmaktadır. Bölgedeki Nabarita Dağı, Sahira Kapısı´na yakın bir bölgededir. Güney ise batıda Sihyon Dağı (Hz. Davud Dağı) vardır. Kudüs şehrinin konumu Akdeniz´in doğusunda sıralı dağları takip ederek hafif batı yönüne meyillidir. Akdeniz´den yüksekliği 750, Ölüdeniz den ise 1150 metredir.
Coğrafi olarak Kudüs şehri stratejik bir konuma sahiptir ve önemi büyüktür. Bunun nedeni Kudüs şehrinin bölgeden yüksek olan bir tümseğin üzerinde bulunması ve dağların tepesinde kurulmasındandır. Eski zamanlarda Kudüs şehri çöldü. Şehir doğu, batı ve güneyden vadilerle çevrili idi. Bölge kuzey ve kuzey batı tarafından açıktı. Kudüs şehri Doğudaki Ürdün Vadisinden başlayan batıdaki Akdeniz´e dökülen akarsuların bol olduğu bir bölgededir. Kudüs merkezi konumundan dolayı pek çok bölgeye ulaşım olarak ve ticari olarak aracı olmaktadır.
35. meridyenin ve 13. paralelin doğusunda, 31. meridyen ve 52. meridyenin kuzeyindedir. Akdeniz´e 52 km, Ölü Deniz´e 22km ve Kızıl Deniz´e 250 km uzaklıktadır. Ürdün´ün başkenti Amman´a 88 km, Lübnan´ın başkenti Beyrut´a 388km, Suriye´nin başkenti Şam´a ise 290 km uzaklıktadır.
Şehrin yüzölçümü ise 19331 km²dir. Surlarla çevrili kare biçimindedir, SURLAR 40 adım yüksekliktedir, surların üstünde 34 adet gözetleme kulesi mevcuttur. Bu surun 7 tane giriş kapısı bulunmaktadır
1- Halil Kapısı, 2- Cedid Kapısı, 3- Amud Kapısı, 4- Sahire Kapısı, 5- Mağribe Kapısı, 6- Esbat Kapısı, 7- Hz. Davud Kapısı
Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman surları 1542 yılında inşa ettirdi ve bu tarihten günümüze kadar surlar sağlam bir şekilde yapısını korumuştur. 19. asrın sonrasından 20. asrın başlarına kadar nüfus çoğalmasından dolayı eski Kudüs bölgesinde yer kalmadı ve halk surların dışına çıkarak yeni semtler inşa etmeye başladı bu bölgelere yeni Kudüs denmeye başlandı, yerleşimler kuzey batı ve güneye doğru yayılmıştır. Arap Müslümanların yaşadığı bölgelerde Yahudi yerleşim birimleri oluşturulmasından dolayı belediyenin yaptığı işler orada yaşayan Yahudilerin menfaatineydi, batı bölgesinde sınırların uzaması kilometrelerce oldu. Güneyde ise birkaç 100 metre oldu.
Kudüs ve diğer Arap ve Müslüman köylerinin birleşmesi engellendi ve aralarına sınır konuldu. Örneğin: Attur, Şâfat, Der Yesin, Lefte, Silvan, El Aysuviye, Ayn Karim, El Malihe, Beyt Safafa... Bu köyler Kudüs´ün bir mahallesi derecesinde yakın olmasına rağmen 1921´e kadar Kudüs´ün sınırları dışında kalmıştır.
1921 yılında belediye tarafından Kudüs şehrinin sınırlarını yeniden çizildi. Bu yeni sınırlara da Kudüs´e doğu kısmından 400 metre kadar ilave edildi. Şehrin Kuzey kısmından ise Sahira Kapısı, Ceviz ve Şeyh Cerrah Mahalleleri Kudüs´e ilave edildi. Fakat Kudüs´ün güney kısmında değişiklik yapılmadı ve şehrin sınırı surlara kadar sabit kaldı. Şehrin Batı kısmı Doğu kısmından birkaç kat büyük olmasına rağmen batı kısmında daha çok ilave oldu. Nedeni ise Yahudilerin çoğunlukla Kudüs´ün batı kısmanda yaşamasıydı. Şehrin Batı kısmında bazı Arap Müslüman toplulukları yaşıyordu bunlar Katamun, Buka, Faka, Tahta, Talibiyye, Variyye, Şeyh Bedir ve Memenullah topluluklarıydı.
Belediyenin 2. büyük sınır çizimi ise 1946 -1948 yılları arasında oldu. 1946 yılında başlandı. 1921 batı kısmında yapılan ilavenin daha büyüğü gerçekleşti, büyütmek adına doğu taraftan Silvan köyü ve güney taraftan Ceviz Vadisi Kudüs´e ilave edildi. Yüz ölçümü bu yıllar arasında 20199 dönüme ulaştı, inşa edilen alan 1918 de 4130 dönümden 1948 de 7230 dönüme çıkarıldı.
1947 ve 1949 yılları arasında uluslararası bölünme fikri ortaya çıktı. Bu bölme fikri yeni değildi daha önceden vardı. Bil heyetin bir öneri sundu ve bu öneride Kudüs, Beyt lehem, el Düd, Ramle, Yafa şehirlerinin Arap ve Yahudi devletlerinin dışında kalmasını, bu iki ülkenin aralarında serbest ve güvenli bir bölge olmasını önermekteydi. Bu öneride geçen maddeler şunlardır;
1. Kudüs şehri bağımsız olacak
2. Arap ve Yahudi şehirleri arasında olacak
3. Uluslararası sisteme bağlı kalacak
4. Birleşik Milletler tarafından yönetimi yapılacak
5. Birleşik devletler tarafından bir meclis kurulup, bu bölgenin yönetimi sağlanacaktı.
Bu kararlar Kudüs´ün sınırlarını çizdi ve batıda Ayn Karim ve Mota; kuzeyde Safat, doğuda: Ebu-Diş; güneyde Beytullahim iki ülkenin sınırlarının dışında kalacaktı.
1948 yılında çıkan savaşlar Kudüs´ün bölünmesini hızlandırdı. 13.07.1951 Arap Kudüs Belediyesinin ilk defa seçimleri yapıldı ve Kudüs şehrini genişletmek için büyük çaba sarf edildi, Kudüs´te halkın çoğaltılması için buna ihtiyaç duyuldu.
01.04.1952 de Arap Kudüs Belediyesinin Kudüs´ü genişletmek adına sunduğu öneri ilk defa onaylandı. Bu öneride şu mıntıkalar Kudüs şehrine ilave edildi: Silvan Köyü, Raasul Amud, El-Savvane, Ardul Semmar ve Şahvat Köyünün güney kısmı, böylelikle bu ilave edilen kısım 4,5 km oldu.
Bu alanın 3 kilometresine anca bina inşa edildi Zeytin Dağının tepesinde, Meşarif Dağının batısında ve güneyinde ev inşa etme yasağı kanunu kendil tarafından çıkartıldı. Bu yasaktan dolayı 12.02.1957 tarihinde belediye meclisi sınırları genişletmek için proje hazırladı. Bu yasaktan dolayı Kudüs belediye meclisi 22.06.1958 tarihinde belediye sınırının Kalendiya Havaalanına kadar (500 mt) uzatmak için bu projeyi sundu ve bu karar 1959‘a kadar neticeye varamadı. 1963 seçimlerinden sonra 1964 yılında 75 km´lik bir genişletme projesi önerildi. 1967 de savaştan dolayı proje durduruldu ve başarısız oldu.
Fakat batı Kudüs´ün genişletilme projesine devam edildi, batı kısmı ve güney batısı genişletildi ve yeni Yahudi yerleşim birimleri oluşturuldu bunlar: Kriatoyofi, Kriyatnahiym, İyr Nahanim, Ayn Karim Köyleri Beyt Safafa Yasin, Lefta ve El Maliha. Batı Kudüs´ün yüzölçümü 38 km² ulaşmıştır.
İsrail Doğu Kudüs´ü 1967 yılında savaşın çıkmasından sonra işgal etti. 28.06.1967 tarihinde Siyonistlerin hedefleri büyük bir alanı kapsamak ve Arap Müslümanları azınlık durumuna düşürmekti. Belediye sınırları genişlettiler, toplam 28 köy ve şehir İsrail Kudüs belediyesine bağlandı. Arap Müslümanlar, İsrail tarafından o bölgelerden çıkartıldı. Bunu sonucunda İsrail Kudüs belediyesinin sınırları 6,5 km²´den 70,5km²´ye ulaştı. Batı ve Doğu Kudüs´ün yüz ölçümü toplam 48,5 km² oldu.
1995 yılında Kudüs´ün yüzölçümü tekrar batı yönüne genişletildi, Günümüzde Kudüs´ün yüz ölçümü toplam 123 km² ´dir.” (Kaynak; Mirasımız Derneği), (Not: Ramazan Deveci´nin KUDÜS kitabını tavsiye ederim)
3- “El HalilCamii 1967 yılındaki işgalden sonra Yahudiler önce caminin dışında ibadet etmeye başladılar daha sonra 1972 yılında cami içinde ibadet etmeleri için Yahudilere izin verildi. Caminin küçük bir bölümü sinagoga dönüştürüldü.
25 Şubat 1994 Cuma günü El Halil Camisinde Müslümanlar sabah namazını kılarken, Kach adlı Yahudi terör örgütüne mensup Barush Goldstein adlı teröristin liderliğindeki bir grup camiye gizlice girerek namaz kılanların üzerine otomatik silahlarla ateş etmeye başladı. Bu saldırıda 67 Müslüman şehit edildi, 300´e yakın Müslüman da yaralandı. Bu katliamı işgalci İsrail, aklı dengesi bozuk bir Yahudi´nin gerçekleştirdiği olay olarak dünyaya duyurdu. Ama bu katliam incelendiğinde, işgalci İsrail´in devlet terörü olduğu görülecektir.
El Halil Cami´nin çevresinde çok miktarda işgalci askerini sürekli bulunduran İsrail katliam günü askerleri anormal bir şekilde azaltmış, var olan askerler de katilleri koruma görevi yapmışlar.
1994 yılında gerçekleşen katliamdan sonra işgalci İsrail el Halil Camii´ni 8 ay ibadete kapattı. Açtığında ise caminin üçte ikisinin sinagoga dönüştürüldüğü görüldü. Katliamı Yahudiler yapmış ama Müslümanlar cezalandırılmıştı.
El Halil Camii´ne işgalci askerlerin gölgesinde girmek kadar acı olan El Halil Camii görevlilerinin öğle ezanını okumak için Siyonist işgalcilerden izin almak zorunda olduklarına şahit olmaktı. Zira ezan okuma mahalli sinagog tarafında idi. Ve işgalciler canları istemediği zaman ezan okunmasına izin vermiyorlar, bu izin ihlali her yıl defalarca olduğudur.”
Bu seyahate vesile olan Çıra Tur ve ekibine teşekkürü borç bilirim.
Birinci Gün;Yafa- Kudüs- El Halil- Beytlahim- Eriha- Ölüdeniz
İkinci Gün; Mescidi Aksa´da Sabah Namazı
Üçüncü Gün; El Halil-Beytlahim-Eriha-Ölü Deniz
Dördüncü Gün; Kudüs-Tel Aviv-İstanbul
E-BÜLTEN ÜYELİĞİ
Kampanyalarımız hakkında bilgi almak için lütfen E-Bülten'e Kayıt Olunuz.